5 Mart 2018 Pazartesi

İstiklâl Harbinde Uşak’tan Hatıralar

Mehmet Varış
Yunan Taarruzundan Önce: Uşak, Gediz, Kütahya, Eskişehir isimlerini duyduğum zaman kalbimde heyecan duyarım. Çünkü milli mücadeledeki askeri hayatımın, ilk kumandanlığımın acı ve zevkli, tehlikeli ve beşaretli günlerini buralarda geçirdim. Bu yazımda yalnız Uşak’tan bahsedeceğim. Fırsat bulursam diğerleri için de yazacağım. Uşak, Kütahya vilayetinin en çok nüfuslu, servet ve kültür ve çalışkanlığı ile en ileri bir şehirdir. Kaza itibar ile de öyledir. Orta Anadolu’yu garbî Anadolu’dan ayıran Derbent ve Dumlupınar geçitlerinin garbında bulunduğu için Uşak Ege bölgesinden sayılır. İktisat, ticaret ve münakalesi de Ege’ye bağlıdır. Halbuki Kütahya, Sakarya Bölgesi’ndedir. Murat Dağları’nın suları Çukurören Vadisi’nden geçen Murat Çayı ile Gediz Nehri’ne ve Banaz Çayı ile Büyük Menderes’e akarak Ege Denizi’ne dökülür. Murat Dağı ancak şark müntehasından Çal köyü deresiyle Sakarya’nın en büyük kolu olan Porsuk çayına da su ve bereket verir. Böylece şanlı ve azametli ve içinde yaşattığı zengin
ormanlar ile ve insana hayat veren, sıcak ve soğuk sular ile Murat
Dağı Uşaklıların efsanelerini yaratmağa ve yaşatmağa liyakat
kesbeden bir ulu dağımızdır. Ben de bu ulu dağda bir asalet ve kutsiyet
görmekteyim. Bir asalet görüyorum: Çünkü ilk çağlardan beri Ege
Bölgesi’nde kurulmuş birçok medeniyetlere servet ve kuvvet kaynağı
olan Gediz nehriyle Büyük Menderes nehirlerinin anasıdır. Bir kutsiyet
görüyorum: Çünkü Anadolu’nun milli mücadelesinde düşman hamlelerine
karşı gelen Türk kuvvayi milliye ruhu bunun havasını teneffüs
eder. Ve sularını içen kahramanlar yurtlarında büyük bir kuvvet ve
teşkilat bulmuştur. Murat Dağı’nın tevabiinden sayılan Dumlupınar ve
Derbent geçitleri düşmanın Orta Anadolu’yu istilasını birçok zaman
maddeten zayıf ve cılız kuvvetlerimizle önleyen kahramanlarımızın
milli ruhunda ve maneviyatında büyük tesirler yaratmıştır. En sonda bu
Murat Dağı’nın Dumlupınar’da çevrilen münzehim düşmana yol vermemesi
yüzünden hemen onun şark eteklerinde (Vatanın Hariminde)
bütün düşman ordusu mahvolmuş ve vatan, istiklâl ve şerefiyle kurtulmuştur.
Murat Dağı’nın zirvelerine çıkılsa Gediz, Banaz ve Porsuk vadileriyle
çerçevelenen dört bir tarafta en büyük milli savaşlarımızın ve
büyük kurtuluş meydan muharebelerimizin sahalarını bir zevk içinde
görür derin bir vecid içine dalarız. İşte Uşak, bu ulu Murat Dağı’nın
garba doğru uzanan tevabiinden Elma Dağı ve Kızıl Dağ’m güney batı
eteklerinde ve bir küçük ovanın kenarında mamur ve şirin bir yerdir.
Uşak’a milli mücadelede ve ilk defa olarak 1 Ağustos 1920
günü gitmiştim. Garp Cephesi, General Ali Fuat Cebesoy’un emri
altında Kocaeli’nden başlayarak Bursa Yenişehir, İnegöl, Simav civarlarından
geçerek Uşak’ın İnay-Ulubey ve Denizli’nin Sarayköy’ünde
kurulmuştu. Daha ordu birlikleri yok gibi, olanlar da bir ikisi müstesna
pek cılız bir halde idi. Cephenin bir çok bölgelerini milli kuvvetler tutuyordu.
Cephe kumandanı beni Eskişehir’deki vazifemden İtalyanların
hissedilen bazı teşebbüslerini önlemek ve teşkilat yapmak vazifesiyle
Antalya ve Muğla havalisi kumandanlığına gönderme emrini aldım.
Atatürk de ertesi gün Uşak’ta teftişte bulunan Büyük Millet Meclisi
Reisi Mustafa Kemal (Atatürk) kendisini Afyon’da beklemekliğimi emretti.
Bu bekleyişim esnasında Garp Cephesi Kumandanından Uşak’ta
23. Tümen kumandanlığına gitmek emrini aldım. Atatürk de ertesi gün
Uşak’tan Afyon’a geldi. Afyon Vilayet Konağı’nda Atatürk’ün reisliğinde
bir çok yerlerden ve Uşak’tan gelen müdafai hukuk cemiyeti azaları
ile bir kongre toplanmıştı. Müdafaai hukuk azaları Müdafaai
HukukTeşkilatı’nın ve varidatının çoğaltılması için tedbirler alınmasını ve salahiyetlerin arttırılmasını istiyorlardı. Atatürk, hükümet teşkilatının
ve ordu birliklerinin kuvvetlenmesi ve canlanması üzerinde duruyor ve
direktifler veriyordu. Bu kongrede bulunduktan ve kararlarını öğrendikten
sonra yeni vazifemin başına Uşak’a gelmiştim. Beni sonradan
hemşehriliğe kabul eden bu memlekete vardığım zaman cesaretim
arttı. Çünkü şehirde ve köylerde yaptığım temaslar ve tetkikler ile Türk
vatanseverliğinin en kuvvetli ve gayretli bir muhiti içersinde bulunduğumu
anladım. Vahdettin’in meşum fetvaları Peyami Sabah’ta Ali
Kemal’in Büyük Millet Meclisi ve kuvvai milliye aleyhine yaptığı şiddetli
neşriyat halkın milli mefkuresine ve Büyük Millet Meclisine olan sevgi
ve bağlılıklarında hiçbir menfi tesir bırakmıyordu. Bütün Uşak kazası
daha sonra gördüğüm Kütahya vilayeti halkı gibi en ateşli kuvvai
milliyeci idi. Canla başla memleket müdafaasına ve Milli İstiklal davasına
sarılmışlardı. Uşak Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti halkın itimat ve
sevgisini kazanmış tam bir feragat ve imanla çalışıyordu. Bu sebepten
halkın birçok yardımlarına mazhar oluyordu. Uşak Müdafaa-yı Hukuk
Cemiyeti reisliğini yapan merhum hoca İbrahim Efendi (Kütahya mebusu
Uşaklı İbrahim Tahtakılıç)* cidden bu vazifenin başında yüksek
bir liyakat ve idare kudreti gösteriyordu. Ona herkesin çok emniyeti
vardı. Diğer taraftan ileri gelenler ve münevverler şuurlu bir kuvvai
milliyeci olarak çalışıyorlardı. Bu meyanda o zaman pek genç yaşta
olan şimdiki Kütahya mebusu arkadaşım Alâeddin Tiritoğlu en ileri
giden bir kuvai milliye ruhlusu idi. O, umumi ve mahalli çalışma ve
teşkilatlandırma işlerinden başka bizzat kendisinin teşkil, idare ve iaşe
ettiği ufak bir milli kuvvetin de kumandanı idi. Giritli Tahsin isminde bir
subayı da muavin olarak beraberinde tutuyordu. Uşak’ta ilk teftiş ettiğim
milli kuvvet de bu müfrezecik oldu.
Muhitte bu gayret ve vatanseverliği takdirle gördükten sonra
bazı teşkilata başlanıldı. Evvelce teşekkül eden Uşak Hücum Taburu’ndan
başka ihtiyat erlerden 250-300 silahlı Uşak Milli Piyade Taburu
kuruldu. Bu taburun durumu bana güven vermişti. Atlı teşkilat yapmak
imkanını da aradım buna da her taraftan yardım sesleri geldi. Pek
az zamanda merkezden, nahiye ve köylerden dört bölüklü bir Uşak
Süvari Alayı teşkil edildi. Silah, at, her şey kendilerinin idi. Uşaklıların
bu husustaki yardım ve faaliyetlerini Uşak’ın milli mücadele tarihinde
daima şükranla yad etmekteyim.
Alaşehir’in düşman tarafından işgalinden sonra Uşak cephesi
kurulmuştu. Orta Anadolu’ya yol veren Gediz ve Dumlupınar geçitlerinden
aşmak için bir istila ordusu Uşak’tan geçmek mecburiyetinde

idi. İşte bunun için Uşak’ın büyük stratejik ehemmiyeti vardı. Garp
cephesi kumandanı Uşak cephesine bir muvazzaf tümenden başka
diğer bazı milli teşkilat da tahsis etmişti. Bu sebepten Uşak’ta Kuşçubaşı
Eşref çetesi, İnay’da Binbaşı Abdi’nin Konya’dan gelmiş Çerkez
İlyas ve Arnavut çeteleriyle gayyur ve faal Üsküplü jandarma Yüzbaşısı
İsmet’in Uşak Hücum Taburu bulunuyordu. Uşaklıların teşkil ettiği
bu tabur disiplinli ve güvenilir bir kuvvetimiz idi. Çete ismini verdiğim
diğer milli birlikler güven verecek mahiyet göstermiyordu. Mücahidin
kumandanı unvanını da taşıyan Kuşçubaşı Eşref Uşak’ta bulunuyordu.
Ve mütemadiyen Sandıklı taraflarına inerek at ve silah toplamak
ve teşkilatı büyütmek hevesiyle ısrarla benden müsaade istiyordu.
Afyon Müdafaai Hukuk Kongresi’nde Atatürk, Hükümetin nüfuzunu ve
kanuni icraatı kuvvetlendirmek lüzumundan bahsetmiş ve direktifler
vermiş olduğu için halkı tazip edecek surette ulu orta silah ve at toplamak
tekliflerini katiyen red ediyordum. Bu sebepten Kuşçubaşı küskün
oturuyordu, ileri hatta İnay’da bulunan Binbaşı Abdi’nin çeteleri
Eşme ve Elvanlar taraflarına keşfe gitmek bahanesiyle Yunan işgal
mıntıkası içindeki Türk köylülerinin canlarını sıkacak hareketlerde
bulunuyorlardı. Ganimet diye getirdikleri eşya ve hayvanlar hep bizim
Türk köylülerinden alınıyordu. Eşme müftüsü bana mektuplar yazar,
şikâyetlerde bulunurdu. Bazı milli teşekküller bu şuursuz hareketlerle
zararlı idi. Bunlardan istifade edilemeyeceğini anladım. O sıralarda
Bolu taraflarında lüzum hasıl olduğu için cephe kumandanı Arnavut
çetesini istedi. Memnuniyetle yolladım. Diğer Çerkez İlyas Çetesi’ni de
izin vererek Uşak cephesinden uzaklaştırdım. Ve İnay istasyonuna
Uşak Hücum Taburu’ndan bir bölük ayırarak gönderdim. Çerkez
Ethem’in kumandasında birinci kuvvei seyyare Simav mıntıkasında
toplanmış Yunanlılara karşı taaruzi hareketlere başlamıştı. Cephe
Kumandanı bu hareketi Uşak’ta bulunan birliklerle ve Uşak Müdafaai
Hukuk Cemiyeti’nin yardımlarıyla desteklenmesini emretmişlerdi. Bu
yardımları ve takviyeler hep birinci kuvvei seyyareye yapıldı. Taburların
mevcudu en kuvvetlisi ikişer yüz olan 131. Yarbay Besim’in alayını
bir batarya ile ve tümen kurmay başkanı Yüzbaşı Adil’in refakatinde
Demirci muharebelerine yolladım. Jandarma yüzbaşısı İsmet’in Uşak
Hücum Taburu Demirci’ye gitti. Çok az olan cephane ve bombalarımızı
da hep oraya yollamıştık. Bu sebepten Uşak cephesi zayıflamıştı.
Tümenin Uşak cephesinde kalan 68. ve 69. alayları er, silah ve giyim
itibariyle pek zayıf denecek derecede idi. Elde güvenilecek ihtiyat
kuvveti yalnız Uşak Milli Piyade Taburu ile Uşak Milli Süvari Alayı
kalmıştı.

Demirci muharebeleri ve Uşak cephesinde gösterilen keşif ve
teşkilat faaliyeti Yunanlıları fazla kuşkuya düşürmüş, Yunan başkumandanlığı
Alaşehir ve Salihli taraflarında mühim kuvvetler toplamağa
başlamıştı. Çerkez Ethem’in Demirci’deki teşebbüsleri menfi netice
verdiğinden, Yunanlıların Uşak istikametinde üstün kuvvetlerle umumi
taarruza geçecekleri kuvvetle bekleniyordu.


KAYNAK www.mehmetersin.com/kitap/kurtulus_savasinda_usak_anilari.pdf

Mehmet Varış / Yazar

Mhmtvrs.net sitesinde yönetici.

0 yorum:

Yorum Gönder

Copright Uşak Paylaşıyor 2018, Blogger Templates Designed By Templateism | Distributed By Gooyaabi Templates