20 Şubat 2018 Salı
Kurtuluş Savaşı’nda Uşak Anıları-3
Yüzbaşı Selahattin’in Anıları
Burada bir yıl öncesine gidip halkın ruh halini anlamak bakımından
Manisa, Bergama, Alaşehir, Eşme ve Kula’da neler olup bittiğine
tanıklık eden, Kuvayı Milliye’yi örgütleyen komutanlardan Yüzbaşı
Selahattin’in anılarına başvuralım. Bütün ordu birliklerine haber
vermek üzere Erzurum’da Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa’yla,
Konya’daki Ordu Müfettişi Cemal Paşa’ya, 31 Mayıs 1919 akşam saat
yedide, Alaşehir’den yazdıkları raporun 8. maddesi şöyledir:
“Rum ahalisi, metropolitleri ve Türk Hükümet memurları milli
heyecanı söndürmek hususunda birbirleriyle yarış etmektedirler. Vatansızlar,
şahsi endişelere kapılmış ahlaksızlar, Türkeli’ni düşman
istilasına hazırlıyorlar. Ahali, zabitan, hasılı kalbi memleket için çarpan
bütün efrat ne yapacaklarını bilemediklerinden pek az düşman kuvvetleri
önünde eğilmeye ve esareti bazı alçakların telkinatıyla hüsnü su-
retle karşılamaya ve Yunanlıların Avrupa’ya Türk ahalisi de bizi kurtarıcı
sıfatıyla karşılıyor.’ demeye muktedir vaziyette oldukları maruzdur.”
Anıları okumaya devam edelim.
“Gene bugün Manisa Jandarma Tabur Kumandanı raporunda
Jandarma efradının silahlarıyla birlikte kaçtığı bildiriliyordu. Harbiye
Nezareti 26 Mayıs 1919 tarih ve 1. şube 3111 numarayla gelen telgrafta,
Bergama halkının muhacerete başladığı bildiriliyor, vatanda
muhaceret edecek yer olmadığı ve halkın yerlerinde kalmasının sağlanması
tavsiye ediliyordu.
“1 ve 2 Haziran 1919 günlerini Alaşehir’de geçirdikten sonra 3
Haziran 1919 sabahı Eşme’ye hareket ettik...
“Alaşehirli Mustafa Bey adında bir kişi arkadaşlarıyla birlikte
başvurarak Alaşehir’de direniş görevini üstleneceklerini söyledi. Bunlar
ve öncelikle Mustafa Bey, Alaşehir’in zenginlerindendi. Gerçekten
çalıştılar ve bir yıl sonra Yunanlılar Alaşehir’e girinceye dek görevlerini
sürdürdüler.
“Gene o dolaylarda bulunan ve Büyük Savaş’ta Bekir Sami’nin
karargâhında bulunmuş Yedek Subay Rıza, bizim orada bulunduğumuzu
duymuş, geldi ve bize katıldı. 1911-1912 yıllarında Balkan Harbi’nden
önce İtalyan Harbi sürerken ordu subayları İttihatçı ve
Halasker diye ikiye ayrılmışlardı. Balkan Harbinden sonra İttihatçılar
iktidarı ele geçirince Halaskar subayları ordudan uzaklaştırmışlar,
hapsetmişler, hatta içlerinden bazılarını idam etmişlerdi. Halaskarlardan
biri, zamanın meşhur Arnavut Yüzbaşı Rahmi idi.
“Yüzbaşı Rahmi, Alaşehir’de bizi buldu ve Halaskarlık zamanından
arkadaşı olan Poslu Mestan Efe’nin çetesiyle hazır olduğunu
söyledi.
“Bekir Sami Bey, Yüzbaşı Rahmi’ye bu çete ile Turgutlu’ya gelen
Yunan bölüğüne gece baskını yaparak imha ödevini verdi.
“Ne var ki Rahmi, Alaşehir’den ayrılacağımız gece sabaha
karşı perişan durumda geldi ve hikâyesini anlattı.
“Yüz kişilik çeteyle Turgutlu’ya gelmişler. Yunanlılar uykuda.
Fırsat bu fırsat. Hücuma hazırlanırken Mestan Efe, Rahmi’yi çağırmış:
“-Haydi sen git, biz Yunanlılara teslim olacağız, demiş. Rahmi
şaşırmış, direnecek olmuş, dövmüşler ve kovmuşlar. Ve demişler ki:
“-Yunanlılar padişah namına geliyormuş.
“Gerçekten Mestan Efe yüz atlısıyla Turgutlu’ya gidip Yunan
kuvvetlerine teslim olmuş.“Yunanlılar Efe ile çetesinin yıllardan beri dağlarda kendi hükümetleri
aleyhine kullandıkları silahları yere dizmişler, üzerinden
atları geçirerek parçalamışlar, Rahmi bunu uzaktan gözleriyle izledikten
sonra dönüp gelmiş.
“Yıllarca dağlarda eşkıyalık eden, Efe adını taşıyan, silahını
her şeyden kutsal tanıyan ve hayatı dövüşmekle geçenlerin bu rezilce
davranışı, Türk ruhunun ne acı bir propagandaya kapıldığını ve halk
yığınlarındaki panik derecesini gösteriyordu.
“Bu panik ortasında firar eden subaylar Alaşehir’de toplanmışlardı.
Hepsine birden Eşme’ye gitmeleri emri verilmişti. 14 subay, 8 er,
25 hayvandı tümü...
“Eşme’de Rum yoktu. Tren yolundan uzaktı. Müftünün vatanperver
olduğu söyleniyordu. Belki orası çalışma merkezi olmak için en
uygun yerdi.”
İnay’da işgal sırasında, çocuklara beyaz bayraklarla karşılatılan
Yunan askerlerini, halkın hangi duygularla yaptığını, o günkü atmosferi,
yukarıda Yüzbaşı Selahattin’in tanıklığıyla aktarmış olduk.
Her yerde aynı bezginlik, aynı çaresizlik, aynı umutsuzluk egemen.
İşgalden bir yıl önce halkta göç etme ve teslimiyet duygusu epeyce
yaygındır. Ama diğer yandan da direnme eğilimi gelişmektedir. Kuvayı
Milliyeciler halkın umut ışığı gibidir. Ama bu ışık henüz güçlü değildir.
Lakin ulusal kurtuluş ve bağımsızlık kıvılcımı bir kere yakılmıştır. Giderek
umutsuz, çaresiz halka ulaşmaya başlamıştır. Selahâttin’i dinlemeye
biraz daha devam edelim.
“Yola çıkmadan önce askerlik şubesindeki bazı değerli evrakı
yakmak gerekiyordu. Bunlar salnameler, kitaplar, orduya ilişkin belgelerdi.
Şube bahçesinde bunları yakarken çocuklar çevremi sardılar:
“-Efendi amca ne olur yakmayın, bize verin...
“Ben kâğıtları ve kitap sayfalarını yakıyor, kapaklan çocuklara
veriyordum.
“-Efendi amca siz gidiyor musunuz? Bir daha gelmeyecek misiniz?
“-Geleceğiz yavrum.
“Çocuk dedi ki:
“-Buraya gâvur gelecekmiş, bir daha bizim hükümetimiz olmayacakmış.
“-Bunu Rum çocukları söylüyorlar, öyle mi?
“Çocuğa cevap veremedim. Ağlayarak odama çıktım, bir subay
için vatanın çocuklarını düşmana bırakmaktan daha ağır, daha acı
ne olabilirdi?Geceden haber vermişlerdi. Alaşehir camilerinde dört hoca
gelmiş, halka vaaz ederek diyorlarmış ki:
“-Yunan ordusu Padişah emriyle geliyor, sakın hürmette kusur
etmeyin!
Bekir Sami bu hocaların sabahleyin kaymakamlık binasına getirtilmesini
söylemişti. Biz atlara binip Alaşehir hükümet konağının
önüne geldiğimiz zaman, Kaymakam, Jandarma Kumandanı ve dört
hoca oradaydılar. Kumandan sordu:
“-Hocalar bunlar mı?
Birisi:
“-Evet, dedi.
Bu karşılık üzerine Bekir Sami umulmadık bir an içinde tabancasını
çekip dört hocayı yere serdi.
Onlar yerde debelenirken gür ve sert bir sesle Kaymakama:
“-Görevini yapmayanların sonu bu olacaktır, bunu unutmayın
ve siz de böyle davranın, deyip atını sürdü.
Bekir Sami 3 Haziran 1919 sabahı Anadolu İhtilali’nin ilk kurbanların
kanlarını dökmüştü.
Yola çıkarken Ödemiş’te Yunanlılarla Milli Kuvvetler arasında
çarpışma olduğunu ve Yunanlıların Ödemiş’e girdiğini haber aldık,
ama bu konuda resmi bilgi alamadan Eşme’ye yöneldik.
Saat 15’e doğru uzaktan Eşme gözüktü.
Biz yorgun argın atlarla Eşme’ye yaklaşıyorduk. Kasaba dolaylarına
geldiğimiz zaman uzaktan bir sürü çocuğun ellerinde bayraklarla
bize doğru koştuğunu gördük.
Bunu bize yapılan bir karşılama sandık. Ama çocuklar yaklaştığı
zaman hepsinin ellerinde Yunan bayrakları bulunduğunu gördük:
Türk Eşme’de Türk çocuğu ve Yunan bayrağı bizi dehşete düşürdü.
Durumu çocuklardan sorduk, Öğrendiğimiz şunlar oldu: Yunanlıların
yarın sabah buraya geleceği, Yunan askerine sevgi gösterilirse
kötülük yapılmayacağı, aksi halde zulüm görecekleri Eşme’de
yayılmış. Her Türk evine bir Yunan bayrağı verilmiş ki Yunanlılar girince
derhal çekilsin. Bizi uzaktan bir atlı grup olarak görünce Eşmeliler
Yunan geliyor sanmışlar ve çocukların eline bayrak verip koşturmuşlar.
3 Haziran (1919) saat 17’de ıstırap içinde Eşme’ye girdik.
Kumandan dosdoğru Kaymakamın odasına çıktı. Kaymakam fena
halde bozulmuştu. Gelen atlıları Yunanlı sanarak çocukları karşılamaya
yollamıştı. Halk da şaşırmıştı, çünkü onlar da Yunanlıları bekliyor.du. Bekir Bey, Kaymakama Eşme’de Rum olup olmadığını sordu. Dört
Rum ailesinin oturduğunu, bunların da fırıncı, kasap, manifaturacı
olduklarını öğrendik. Bekir Bey, çocukların elinde neden Yunan bayrakları
bulunduğunu Kaymakama sorunca, konu biraz daha açıldı.
Alaşehir ile ilişkileri bulunan Eşmeli Rumlar, Alaşehir Metropolitinden
aldıkları emir gereğince salt müşterilerine zarar gelmesin diye bayrakları
getirmişler ve halka dağıtmışlar. Kaymakamın konuşma biçiminden
bu işi uygun gördüğü anlaşılıyordu ve adam ikide bir de:
“-Halkı korumak için alınan tedbir fena değildir; başka türlü
tedbir olanağı bugün için yoktur, diyordu.
“Bekir Bey sessiz ve soğukkanlı dinliyordu. Ben sinirden gerilmiş,
Kaymakamın gırtlağına sarılmak için tetikte duruyordum.
Kumandanın:
“-Bu herifi öldür! demesini bekliyordum. Bekir Sami dört aile
reisinin getirilmesini emretti. Dört Rum getirildiler. Kumandan bunlara
adlarını ve işlerini sorduktan sonra bayrak olayını tekrar açtı. Adamların
verdikleri cevapların özeti şöyleydi:
“-Buraları Yunanistan olacaktır. Yunan Hükümeti ve askeri
medenidir. “Bazı vahşi Türkler, gelen askerin bu memlekete ve bu
halka yapacağı iyilikleri kavrayamamışlardır; bunun için Yunan devleti
fahimesine karşı masum haIkın üzerine muazzam Yunan devletinin
gazabını çekiyorlar. Oysa Türkler iyi bir tebaadır. İşte bu gerçeği bilen
Alaşehir’in kutsal pederi metropolit hazretleri fenalıklara meydan verilmemesi
için çalışmamızı emretmiştir. Bizler de Eşmelileri korumaya
çalıştık. İsterseniz Yunan Hükümetine karşı Alaşehir Metropoliti kutsal
pederin himaye ve şefkatini sağlamak için sizin için de uğraşalım.
Rumların küstah ve tepeden bakışla söylediklerini dinlerken
biz dişlerimizi sıkıyorduk. Yalnız Kaymakam başıyla konuşmayı onaylıyor
ve davranışlarının doğru olduğunu bize benimsetmeye çabalıyordu.
Heriflerin sözleri bitince Bekir Sami gürledi:
“-Şimdi hükümet kapısının önüne dört darağacı kuracaksınız.
Buraya gelirse, Yunan devleti de Türklerin hepsini assın.
Emir hemen yerine getirildi. Bir saat sonra dört kişi hükümet
konağının kapısında sallanıyordu. O gece dört Rum aile bir kafile
halinde Alaşehir’e sevk edildi, kasabadaki bütün Yunan bayrakları
toplandı. Hükümet önünde parçalanarak yakıldı.”
Besim ATALAY
(Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi,
31 Ağustos 1923)
KAYNAK
www.mehmetersin.com/kitap/kurtulus_savasinda_usak_anilari.pdf
Kurtuluş Savaşı’nda Uşak Anıları-2
Besim ATALAY
İşin iyice anlaşılması için biraz kendimden bahsedeceğim.
(1919) baharında Ali Kemal, beni Niğde Maarif Müdürlüğü’nden,
valiliğe gelen bir telgrafıyla azletmişti. İstanbul’a geldim.
Maarif Nezaretine uğradım. Maarif Müdürlüğünün bağlı bulunduğu
Nâzırlıktaki dairenin müdürünü gördüm. “Beni niçin azlettiniz, suçumu
bileyim” dediğimde; “Sen orada, Türkçülük etmişsin, daha başka suç
mu istersin? Sana iş yok” cevabını aldım. Oradan çıktım. Dairenin
kalem şefine uğradım, o da “Burada boşuna durma, İngiliz Muhipler
Cemiyetine gir. Her şey düzelir” dedi. Sinirlenerek ayrıldım.
Bir müddet sonra, Ali Kemal, Dâhiliye Nazırı oldu. Vaktiyle
bize hocalık yapmış bulunan Sait Bey, Maarif Nezaretine geldi.
Uşak’tan kendisine bir mektup yazdım. Beni İçel Maarif Müdürlüğüne
gönderdi. Ben orada iki yıl önce de Maarif Müdürlüğünde bulunmuştum.
O sıralarda Anadolu’da yer yer millî hareketler başlamıştı. Fransızlar,
Mersin’e kadar gelerek durmuşlardı. Silifke’de hiçbir milli kımıldanma
yoktu. Kasabanın önde gelenlerinden bir takımları, hareket
taraflısı değildiler; imamlar ve hafızlar aleyhte idiler.
Bu arada Karaman’dan bir subay, Silifke’yi yoklamak için gelmişti.
Bahsettiğim adamlardan hiçbirisi bu zatla görüşmek bile istemediler...
Nihayet yerlilerden Hacı Hulûsioğlu, Rahmi Hakkıoğlu, öğretmenlerden
Ali Namık, Ziya Niğdeli gibi bazı gençlerle milli hareketin
çekirdeğini kurduk. O sırada Mustafa Kemal Paşa, Sivas’a gelmişti.
Kendisiyle haberleşmeye başladık. Kısa bir zaman sonra Millet Meclisi
için seçim başlamıştı. Seçimde gençlerle çok çalıştık. Harekete aleyhtar
olanların kazanmamalarını sağladık.
Memleketimiz olan Uşak’tan kötü haberler geliyordu. Dört kız,
iki kadından ibaret olan ailemi görmek için iki aylık izin alarak Uşak’a
gittim. Yunanlılar İzmir’den içerilere kadar girmişti.
Fikrimiz karışık, ortalık başsızdı. Maarif Müdürlüğünden istifamı
verdim, mücadeleye karıştım. O sıralarda Uşak’ta softalarla hocaların
bir kısmı İtilafçı idiler, kuvvetli idiler. “İttihatçılar gelmesinler de
hangi devlet gelirse gelsin” diyorlar ve milli hareketi İttihatçı hareketi
sayıyorlardı.
Uşak’ın Hafız Ali Efendi adında çok kıymetli bir müftüsü vardı.
Bilgice, ahlak ve faziletçe öbür softalarla hiç kıyas olunmazdı. Bundan
başka, bir devre İttihat ve Terakki mebusluğu yapmış bulunan çok eski
ve köklü bir aileden (İbrahim Bey) adında bir sarıklımız daha vardı.
Zeki, hatırlı, fikir sahibi idi. Şehirde bir de aydın ve düşünür küçük bir
topluluk vardı. Bunlar baş başa vererek ne yapılabileceğini düşünürlerdi.
Kıymetli birçok gençler (Türk Ocağı) etrafında toplanmıştı.
Karşılarında hemen hiç kuvvet bulunmadığı için düşman yaka,
yıka Alaşehir’e doğru yürüdü. Salihli ve Alaşehir’de Milli Kuvvetler
kurulmuştu. Ahmetli ve Bozdağ’da düşman durdurulmuştu. Milli Cephe
kurulmuştu. Bu arada Eşme’de de Milli Hareket başlamış, fakat Uşak
hala hareketsizdi. Uşak’ın başına Denizli felaketi gibi bir felaketin gelmesi
çok ihtimal dâhilinde idi.
O günlerde Uşak’ta Hilmi adında Sökeli bir ihtiyat subayı vardı.
Sessiz, ağır başlı, düşünceli görünürdü. Bu zat İzmir işgali üzerine Redd-i İlhak Cemiyetine girmiş ve cemiyetin üyeleriyle haberleşiyormuş.
Uşak’ın hareketsiz kalması hem tehlikeli, hem de ayıp görünüyordu.
Hilmi Bey birkaç arkadaşıyla harekete geçmeyi kararlaştırmışlar.
Uşak’ta –Ankara Valisi hain Muhittin Paşa’nın yakın akrabası
olan- Faik adında, dayısı gibi hain, ahlaksız bir Kaymakam bulunuyordu.
Kuş uçurtmazdı; sıkı bir idare kurmuştu. Hilmi Bey’den şüphelenmiş,
bir aralık onu sürgün etmek istemişti. Eli ermedi.
İzmir’in işgali zamanında Nadir Paşa’nın 17. Kolordusu’ndan
ayrılan birkaç subay Uşak’a gelmişler. Bunlardan birisi Selanikli Kaymakam
Fuat Bey, birisi Yüzbaşı Hakkı Bey idi. Fuat Bey, Mevki Kumandanı
idi. Bu zatlarla birlikte Sökeli Hilmi Bey, Uşak’ı Redd-i İlhak
Cemiyeti’ne sokmak için gizli bir cemiyet kurmuşlardı. Cemiyet yerlilerden:
Bacakoğlu Mustafa, Hamzaoğlu Ali, Menzil Ambar Müdürü
Kolağası Şükrü, Uşak Jandarma Kumandanı Yüzbaşı İsmet, Sökeli
Hilmi Bey’lerden ibaretti. Hilmi Bey, bu cemiyetin haberleşme vazifesini
de yapıyordu. Bu cemiyetin çok ateşli bir genç üyesi de Uşak Şube
Reisi Kaymakam Vehbi Bey’in oğlu Kemal idi.
İşbu gizli cemiyetin çalışması ve haberleşmesi üzerine, Salihli
cephesinden ayrılan bir bölük, yolda Eşme’den de takviye alarak 17
Temmuz 1919 günü ikindi vakti Uşak’a girer ve hakim olur.
Milli hareketi istemeyen gericiler siner. Böylelikle Uşak da milli
harekete karışarak büyük tehlikenin de önü alınmış olur.
Milli kuvvetlerin Uşak’a gireceği gün Hilmi Bey ve gizli cemiyetçe
belli idi. Uşak istasyonunda bulunan Fransız kuvvetlerini (Senegalli
askerleri) oyalamak görevini Hilmi Bey üzerine aldı. İstasyon şefi
ile Hilmi Beyin dostluğu vardı, anlaşmışlardı. Şefin evinde Hareket
Müfettişi Dedeyan ve Fransız askerlerinin kumandanı olan teğmenle
hararetli bir poker partisine girişirler. Böylelikle Fransız kuvvetlerinin
işe karışması önlenmiş olur.
Milli kuvvetlerin Uşak’a dönmesi üzerine bedestende derhal
karargâh kurulur ve mevki kumandanlığını Hilmi Bey uhdesine alır.
Uşak’ı işgal eden Milli Kuvvet, yüz veya yüz on kadar milislerdi. Gediz
ve Kütahya tarafı açıktı. Kütahya çok sonra katıldı. Kütahya Valisi
Fevzi, milli harekete taraftar değildi. Bu yüzden Kütahya’da bulunan
birçok silah İngilizlerin eline geçti ve İstanbul’a taşındı. Milisler, Kütahya
tarafından gelmesi muhtemel tehlikeyi önlemek için blöf yapmak,
etrafta birçok Milli kuvvetler bulunduğu duygusunu vermek için, mevhum
noktalara ekmek göndermeye başladı. Karargâh Uşak’a yerleştikten
sonra iş teşkilata geldi. Hilmi Bey istihbarat şefliğini almıştı. Uşak’ı
işgal eden kuvvetlerin komutanı Salihli Jandarma Kumandanı Mülazım Tahsin Beydi. Zaferden sonra Aydın Vilayeti Jandarma Kumandanı
olmuştur. Hamiyetli, cesaretli bir zattı.
Temmuz ayının sonlarına doğru Gediz’le, Simav’ın da işgali
kararlaştırıldı. Bir miktar kuvvet ayrılarak önce Gediz, az sonra da
Simav milli mücadele bölgesine katıldı. Bu iki kasabayı işgal eden
kuvvetin kumandanı Yüzbaşı İsmail Hakkı Beydi. Hilmi Bey Kuvayı
Milliye Mevki Kumandanı sıfatıyla Gediz’de kaldı ve Kako Mehmet ve
Sadık Efendi gibi hamiyetli arkadaşları yanına aldı.
İsmail Hakkı, Gediz’i işgal eder etmez, aynı gece Simav’a gitti.
Orayı da milli sınıra kattı ve Uşak’a döndü. Simav hareketinde adı
yukarıda geçin hamiyetli genç, Kemal Bey, yararlık gösterdi. Simav’da
Kuvayı Milliye Mevki Kumandanlığı görevini aldı. Çok ateşli bir gençti.
Tanrı yargılasın.
Ağustosun sonlarına doğru Hilmi Bey, kasabanın eski Kadısı
Zahit Mollaya, Gediz’deki işleri bırakarak Uşak’a döndü. Garp Cephesi
Sekizinci Şube Müdürü muavini olarak Milli Savaşın sonuna kadar bu
vazifeyi başarı ile yaptı.
Bu sırada (Uşak Hücum Taburu) adıyla bir teşekkül vücuda
getirilmişti. Bu taburun kumandanı, Jandarma Yüzbaşısı İsmet Bey’di.
İsmet Bey, Salihli Cephesine gönderildi. Bu tabur, Anzavur’a karşı
yapılan harekete katılmış ve Büyük Millet Meclisi’nin Ankara’da açılışında
Muhafız Alayı arasında bulunmuştu. Bu taburda bir takım gençler
de bulunuyordu. Bugün Ankara’da Cebeci’de, Genel Kitaplık başkanı
bulunan Ali Cengiz de vardı. Henüz on yedi yaşlarında idi. Güle
güle cepheye gitti. Uşak gençleri arasında bir iki yüz karası da çıktı.
İzmir’e kaçarak, mücadeleye katılmadı, fakat sonra mebus oldu ve
parsayı topladı. Hilmi Bey bu sırada Paşazade İbrahim Bey’i
(Tahtakılıç) –Milli Birlik Hükümeti zamanında Milli Eğitim Bakanı olan
sayın Ahmet Tahtakılıç’ın babası- görür ve Uşak’a gelmiş olan Milislerden
konuşurlar. Çok zeki olan İbrahim Bey:”Oğlum, bunlarla meşgul
olmamız lazımdır. Halka bir zarar gelmesin, idarelerini ele almak ister”
diye hemen bir heyet kurulmasını uygun görülür, ertesi gün Heyeti
Merkeziye kurulur ve şeklini alır. İbrahim Bey’in bu işe başkan olması
memleket için büyük hayır olmuştur. Hizmeti büyüktür. Zeki, münevver,
idareci, cesaretli, vatanperver olan bu zatın hizmeti mücadele
tarihimizde unutulmamalıdır.
İbrahim Bey, derhal Gediz delegesi Şaphaneli Mehmet Fuat
(Tanrı yargılaya), Demirci delegesi Mazhar Nurullah (sağdır ve İzmir’de
ticaret eder), Kula delegesi Raşit, Alaşehir delegesi Nazmi ve
Salihli delegesi Abdullah Salim Beylerden ibaret bir heyet kurarak
vazifeye başladı. Ve hakkıyla işi idare etti. Ne halkını ezdirdi ne de Milislerin taşkınlığına yer bıraktı. Uşak düşman tarafından işgal edilinceye
kadar bu cemiyet vazifesini pekiyi bir şekilde idare etti. Halkı
sıkmadan para toplandı, gönderildi ve ayrı ayrı zamanlarda Milli Kuvvetler’e
ve Çerkez Ethem’e gönderilen paranın miktarı iki milyon liradır.
Böylelikle o bölge Ethem’in ve Demirci Efenin şerrinden korunmuş
oldu.
İbrahim Bey halkın ruhunu okşamaya da dikkat ederdi. Benim
şehrin meydanlarında Milli Savaşa ait konferanslar vermemi, camide
mücadelenin meşru olduğunu bildiren vaaz yapmamı uygun buldu.
Ben artık (Kocayazı) denilen meydanda konferanslar, Ağalar Camii
adı verilen camide vaazlar verirdim. Ben bu heyetin konferansçısı ve
vaazcısı idim. İlk büyük Millet Meclisine seçilerek gidene değin, bu
vazifemi yaptım. Bu yüzden Rumların öcüne uğradım. Yunanlılar defolup
giderlerken evimi yaktı, anamı ve kız kardeşimi şehit ettiler.7
O vakitler çok genç olmalarıyla beraber, Milli Savaşa katılan
gençlerden adları hatırımda kalmış olanların birkaçını yazmayı bir borç
biliyorum. İbrahim Bey’in yeğeni Ali Cengiz, Alâettin Tiritoğlu, Orhan
Kâmil, Ekrem Kaya, Tevfik Bacakoğlu ve başkaları...
İbrahim Beyin başkan bulunduğu (Müdafaa-i Hukuk Heyeti
Merkeziyesi)nden başka, Uşak’ta bir de (Müdafaa-i Hukuk Heyet-i
Milliyesi) adında ayrıca bir heyet daha vardı. Bunun reisi (Bacakoğlu)
Mustafa Bey’dir. Bu heyet önce gizli idi. Hilmi Bey de bu heyete dahildi.
Büyük Uşak harekâtını tertipleyen, Milisleri Uşak’a götüren,
Uşak’taki Fransız kuvvetlerini zararsız hale getiren Hilmi Bey’dir.
İbrahim Bey idaresi zamanında üç ayrı Milli Hareket Merkezi
vardı. Biri Kuzey (Şimal) bölgesi idi. Merkezi Balıkesir’di. Birisi Doğu
bölgesi idi. Merkezi Uşak’tı. Birisi Güney bölgesi idi, merkezi Nazilli idi.
Bu üç bölgenin en gem almazı, en tehlikelisi Nazilli bölgesi idi. Çerkez
Ethem’in Salihli cephesine geldiği sıralarda Doğu bölgesi de tehlike
arz ederdi. Fakat rahmetli İbrahim Bey’in zekâsı ve idaresi tehlikeyi
azaltırdı.
İbrahim Bey’in idaresi zamanın İstanbul Hükümeti, Milli Hareketin
mahiyetini anlamak ve durdurmak için (Kemal Paşa) adında birini
göndermişti. Kütahya ve Gediz üzerinden Uşak’a geldiğinde, İbrahim
Bey paşayı incitmemekle beraber, üç gün göz hapsine aldı. Davanın
meşru olduğunu anlattıktan sonra paşaya yol verdi.
Büyük Türk zaferini hazırlayan Milli Hareketlerin doğuşunda,
isimlenmeyecek olan halk ayaklanmalarının ufak bir kısmını: (Uşak)
hareketini kısaca yazdım. Bu gibi halk hareketleri bütün ayırımlarıyla
yazılmalıdır. Ben bu kadarını yazabildim. Üst tarafı gençlere düşüyor.
Milli Tarihimiz, bu gibi olayların ve Türk halkının sinesinden fışkıran bu
kutsal kaynaşmaların yazılmasıyla zenginleşecektir.
Uşak hareketinde iki zat belirli çehre gösterir: Birisi, gizli bir
cemiyet kurarak Milisleri Uşak’a çağıran, böylelikle büyük bir tehlikenin
önünü alan Sökeli Hilmi Bey’dir. Öbürü de heyet reisi İbrahim Bey’dir.
Milli Kuvvetlere erzak ve para yetiştiren, (Uşak Hücum Taburu)nu
teşkil eden hep o zattır. Kısaca bu iki zattan bahsetmeyi bir borç bildim.
Hilmi Bey okumuş, hali vakti yerinde, temiz yürekli bir Türk’tür.
Gençliğinde Redd-i İlhak Cemiyetine girmiş. Yedek subaylığını yapmak
üzere Uşak’ta bulunduğu sıralarda kendisiyle tanıştım. Hizmeti
büyüktür. Şimdi sağdır. Söke’de oturur. (Hür Söke) adında bir gazete
çıkarmaktadır. Tanrı uzun ömürler versin.
İbrahim Bey, Uşak’ın on beş kilometre doğusunda (Bozkuş)
adındaki bir köyde doğmuş, Uşak’ta ilk tahsilini yaptıktan sonra İstanbul’a
gitmiş, medrese tahsili yapmış, fakat medrese onun kafasını
bozmamıştır. Uşak’a gelip yerleşmiş. Bir müddet müftü olmuş. Daha
sonra İttihat ve Terakki Mebusu olarak İstanbul Meclisine katılmış;
mütareke sırasında Uşak’ta idi. Ve işte bu esnada (Milli) davanın doğu
kolu başkanlığını almış. Hakikaten unutulmaz hizmetler yapmıştır.
Yunanlıların, Uşak’a girmesinden sonra Burdur’a çekilmiş. Büyük
zaferden sonra Niğde valisi olmuş. Az sonra da Büyük Millet Meclisinde
Kütahya Mebusluğu yapmıştır. Artık ihtiyarlamıştı. Atatürk kendisini,
hizmetlerini takdir etmiştir. Bazı sebepler yüzünden kendisine sinir
gelmişti. Bundan tam on iki yıl önce intihar etmiştir. Tanrı rahmet eyleye.
Böyle bir zat Batı dünyasında olsaydı heykelini dikerlerdi. Yazıklar
olsun! Bugün köydeki mezarı bile yapılmamıştır. Mezarı, Uşak gençliğince
Kâbe gibi ziyaret olunmaktadır.
KAYNAK
www.mehmetersin.com/kitap/kurtulus_savasinda_usak_anilari.pdf
Kurtuluş Savaşı’nda Uşak Anıları-1
Ben Sultan II. Abdülhamit’in cenaze merasiminde 1332’de
asker olarak bulundum. Yine ben Sultan Reşat’ın öldüğünü, Sultan
Vahdettin’in tahta çıkışını hatırlarım. O zaman Dolmabahçe Sarayı’nda
askerdim. Uşak Müdafaa-i Hukuk cemiyetinin reisi İbrahim
Tahtakılıç’ı tanırım ve her yönden mücadele ettiğini hatırlarım.
Yunanlılar İzmir’den Alaşehir hattından Uşak’a geldiler. Ulubey
İnay istasyonunda bizim kuvvetler mevzilenmişti. Atatürk İnay
istasyonuna geldi. İnay istasyonunda Gazi ile beraber Aşir Paşa da
vardı. Atatürk “Bir iki vilayet gitti, önemli değil. Siz ağır ağır çekilin. Biz
toparlanıp onları denize dökeceğiz,” dedi.”* Daha sonra Yunan Uşak’ı
işgal etti. Yunanlılar Ulubey’e yerleştiler. Ulubey’in erkek halkını camilere
doldurdular. Irz ve namusumuz ayaklar altında idi. Musa isminde
bir zat Yunanlılara yol gösterdi. Yunanlılara haber sızdıran Külçen
köylü Ömer isminde bir zatı Ulubey’liler öldürdüler. Camilerden daha
sonra bizi serbest bıraktılar. Yunan işgalinde camilerde ibadet yapabiliyorduk.
Ezanlar okunurdu. Yunanlılar para karşılığında evleri yakmadılar.
Toplanan paraları komutanlarına verdiler. Ulubey çarşısını yaktılar.
İnay’ı ve Karacaahmet köyünü yaktılar.
Hasan SEMERCİ
(Uşak, Ulubey 1897 D.)
KAYNAK
www.mehmetersin.com/kitap/kurtulus_savasinda_usak_anilari.pdf
13 Şubat 2018 Salı
Utaş Uşakspor, ligin 22. haftasında Elaziz Belediyespor'a konuk olacak.
Türkiye Futbol Federasyonu 3. Lig 3. Grup'ta mücadele eden Uşak temsilcisi Lider Utaş Uşakspor, ligin 22. haftasında Elaziz Belediyespor'a konuk olacak.14 Şubat Çarşamba günü saat 13.00'da Elazığ Atatürk Stadyumu'nda Elaziz belediyespor ile karşılaşacak.
28 Puanla grupta 9. sırada yer alan Elaziz Belediyespor, kendi evinde oynadığı 10 maçın dördünü kazanırken üç beraberlik ve üç mağlubiyet aldı. 44 Puanla lider olan Utaş Uşakspor oynadığı 10 deplasman maçında toplamda altı galibiyet üç beraberlik birde mağlubiyet aldı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)