20 Şubat 2018 Salı

Kurtuluş Savaşı’nda Uşak Anıları-3

Mehmet Varış
Yüzbaşı Selahattin’in Anıları Burada bir yıl öncesine gidip halkın ruh halini anlamak bakımından Manisa, Bergama, Alaşehir, Eşme ve Kula’da neler olup bittiğine tanıklık eden, Kuvayı Milliye’yi örgütleyen komutanlardan Yüzbaşı Selahattin’in anılarına başvuralım. Bütün ordu birliklerine haber vermek üzere Erzurum’da Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa’yla, Konya’daki Ordu Müfettişi Cemal Paşa’ya, 31 Mayıs 1919 akşam saat yedide, Alaşehir’den yazdıkları raporun 8. maddesi şöyledir: “Rum ahalisi, metropolitleri ve Türk Hükümet memurları milli heyecanı söndürmek hususunda birbirleriyle yarış etmektedirler. Vatansızlar, şahsi endişelere kapılmış ahlaksızlar, Türkeli’ni düşman istilasına hazırlıyorlar. Ahali, zabitan, hasılı kalbi memleket için çarpan bütün efrat ne yapacaklarını bilemediklerinden pek az düşman kuvvetleri önünde eğilmeye ve esareti bazı alçakların telkinatıyla hüsnü su- retle karşılamaya ve Yunanlıların Avrupa’ya Türk ahalisi de bizi kurtarıcı sıfatıyla karşılıyor.’ demeye muktedir vaziyette oldukları maruzdur.” Anıları okumaya devam edelim. “Gene bugün Manisa Jandarma Tabur Kumandanı raporunda Jandarma efradının silahlarıyla birlikte kaçtığı bildiriliyordu. Harbiye Nezareti 26 Mayıs 1919 tarih ve 1. şube 3111 numarayla gelen telgrafta, Bergama halkının muhacerete başladığı bildiriliyor, vatanda muhaceret edecek yer olmadığı ve halkın yerlerinde kalmasının sağlanması tavsiye ediliyordu. “1 ve 2 Haziran 1919 günlerini Alaşehir’de geçirdikten sonra 3 Haziran 1919 sabahı Eşme’ye hareket ettik... “Alaşehirli Mustafa Bey adında bir kişi arkadaşlarıyla birlikte başvurarak Alaşehir’de direniş görevini üstleneceklerini söyledi. Bunlar ve öncelikle Mustafa Bey, Alaşehir’in zenginlerindendi. Gerçekten çalıştılar ve bir yıl sonra Yunanlılar Alaşehir’e girinceye dek görevlerini sürdürdüler. “Gene o dolaylarda bulunan ve Büyük Savaş’ta Bekir Sami’nin karargâhında bulunmuş Yedek Subay Rıza, bizim orada bulunduğumuzu duymuş, geldi ve bize katıldı. 1911-1912 yıllarında Balkan Harbi’nden önce İtalyan Harbi sürerken ordu subayları İttihatçı ve Halasker diye ikiye ayrılmışlardı. Balkan Harbinden sonra İttihatçılar iktidarı ele geçirince Halaskar subayları ordudan uzaklaştırmışlar, hapsetmişler, hatta içlerinden bazılarını idam etmişlerdi. Halaskarlardan biri, zamanın meşhur Arnavut Yüzbaşı Rahmi idi. “Yüzbaşı Rahmi, Alaşehir’de bizi buldu ve Halaskarlık zamanından arkadaşı olan Poslu Mestan Efe’nin çetesiyle hazır olduğunu söyledi. “Bekir Sami Bey, Yüzbaşı Rahmi’ye bu çete ile Turgutlu’ya gelen Yunan bölüğüne gece baskını yaparak imha ödevini verdi. “Ne var ki Rahmi, Alaşehir’den ayrılacağımız gece sabaha karşı perişan durumda geldi ve hikâyesini anlattı. “Yüz kişilik çeteyle Turgutlu’ya gelmişler. Yunanlılar uykuda. Fırsat bu fırsat. Hücuma hazırlanırken Mestan Efe, Rahmi’yi çağırmış: “-Haydi sen git, biz Yunanlılara teslim olacağız, demiş. Rahmi şaşırmış, direnecek olmuş, dövmüşler ve kovmuşlar. Ve demişler ki: “-Yunanlılar padişah namına geliyormuş. “Gerçekten Mestan Efe yüz atlısıyla Turgutlu’ya gidip Yunan kuvvetlerine teslim olmuş.“Yunanlılar Efe ile çetesinin yıllardan beri dağlarda kendi hükümetleri aleyhine kullandıkları silahları yere dizmişler, üzerinden atları geçirerek parçalamışlar, Rahmi bunu uzaktan gözleriyle izledikten sonra dönüp gelmiş. “Yıllarca dağlarda eşkıyalık eden, Efe adını taşıyan, silahını her şeyden kutsal tanıyan ve hayatı dövüşmekle geçenlerin bu rezilce davranışı, Türk ruhunun ne acı bir propagandaya kapıldığını ve halk yığınlarındaki panik derecesini gösteriyordu. “Bu panik ortasında firar eden subaylar Alaşehir’de toplanmışlardı. Hepsine birden Eşme’ye gitmeleri emri verilmişti. 14 subay, 8 er, 25 hayvandı tümü... “Eşme’de Rum yoktu. Tren yolundan uzaktı. Müftünün vatanperver olduğu söyleniyordu. Belki orası çalışma merkezi olmak için en uygun yerdi.” İnay’da işgal sırasında, çocuklara beyaz bayraklarla karşılatılan Yunan askerlerini, halkın hangi duygularla yaptığını, o günkü atmosferi, yukarıda Yüzbaşı Selahattin’in tanıklığıyla aktarmış olduk. Her yerde aynı bezginlik, aynı çaresizlik, aynı umutsuzluk egemen. İşgalden bir yıl önce halkta göç etme ve teslimiyet duygusu epeyce yaygındır. Ama diğer yandan da direnme eğilimi gelişmektedir. Kuvayı Milliyeciler halkın umut ışığı gibidir. Ama bu ışık henüz güçlü değildir. Lakin ulusal kurtuluş ve bağımsızlık kıvılcımı bir kere yakılmıştır. Giderek umutsuz, çaresiz halka ulaşmaya başlamıştır. Selahâttin’i dinlemeye biraz daha devam edelim. “Yola çıkmadan önce askerlik şubesindeki bazı değerli evrakı yakmak gerekiyordu. Bunlar salnameler, kitaplar, orduya ilişkin belgelerdi. Şube bahçesinde bunları yakarken çocuklar çevremi sardılar: “-Efendi amca ne olur yakmayın, bize verin... “Ben kâğıtları ve kitap sayfalarını yakıyor, kapaklan çocuklara veriyordum. “-Efendi amca siz gidiyor musunuz? Bir daha gelmeyecek misiniz? “-Geleceğiz yavrum. “Çocuk dedi ki: “-Buraya gâvur gelecekmiş, bir daha bizim hükümetimiz olmayacakmış. “-Bunu Rum çocukları söylüyorlar, öyle mi? “Çocuğa cevap veremedim. Ağlayarak odama çıktım, bir subay için vatanın çocuklarını düşmana bırakmaktan daha ağır, daha acı ne olabilirdi?Geceden haber vermişlerdi. Alaşehir camilerinde dört hoca gelmiş, halka vaaz ederek diyorlarmış ki: “-Yunan ordusu Padişah emriyle geliyor, sakın hürmette kusur etmeyin! Bekir Sami bu hocaların sabahleyin kaymakamlık binasına getirtilmesini söylemişti. Biz atlara binip Alaşehir hükümet konağının önüne geldiğimiz zaman, Kaymakam, Jandarma Kumandanı ve dört hoca oradaydılar. Kumandan sordu: “-Hocalar bunlar mı? Birisi: “-Evet, dedi. Bu karşılık üzerine Bekir Sami umulmadık bir an içinde tabancasını çekip dört hocayı yere serdi. Onlar yerde debelenirken gür ve sert bir sesle Kaymakama: “-Görevini yapmayanların sonu bu olacaktır, bunu unutmayın ve siz de böyle davranın, deyip atını sürdü. Bekir Sami 3 Haziran 1919 sabahı Anadolu İhtilali’nin ilk kurbanların kanlarını dökmüştü. Yola çıkarken Ödemiş’te Yunanlılarla Milli Kuvvetler arasında çarpışma olduğunu ve Yunanlıların Ödemiş’e girdiğini haber aldık, ama bu konuda resmi bilgi alamadan Eşme’ye yöneldik. Saat 15’e doğru uzaktan Eşme gözüktü. Biz yorgun argın atlarla Eşme’ye yaklaşıyorduk. Kasaba dolaylarına geldiğimiz zaman uzaktan bir sürü çocuğun ellerinde bayraklarla bize doğru koştuğunu gördük. Bunu bize yapılan bir karşılama sandık. Ama çocuklar yaklaştığı zaman hepsinin ellerinde Yunan bayrakları bulunduğunu gördük: Türk Eşme’de Türk çocuğu ve Yunan bayrağı bizi dehşete düşürdü. Durumu çocuklardan sorduk, Öğrendiğimiz şunlar oldu: Yunanlıların yarın sabah buraya geleceği, Yunan askerine sevgi gösterilirse kötülük yapılmayacağı, aksi halde zulüm görecekleri Eşme’de yayılmış. Her Türk evine bir Yunan bayrağı verilmiş ki Yunanlılar girince derhal çekilsin. Bizi uzaktan bir atlı grup olarak görünce Eşmeliler Yunan geliyor sanmışlar ve çocukların eline bayrak verip koşturmuşlar. 3 Haziran (1919) saat 17’de ıstırap içinde Eşme’ye girdik. Kumandan dosdoğru Kaymakamın odasına çıktı. Kaymakam fena halde bozulmuştu. Gelen atlıları Yunanlı sanarak çocukları karşılamaya yollamıştı. Halk da şaşırmıştı, çünkü onlar da Yunanlıları bekliyor.du. Bekir Bey, Kaymakama Eşme’de Rum olup olmadığını sordu. Dört Rum ailesinin oturduğunu, bunların da fırıncı, kasap, manifaturacı olduklarını öğrendik. Bekir Bey, çocukların elinde neden Yunan bayrakları bulunduğunu Kaymakama sorunca, konu biraz daha açıldı. Alaşehir ile ilişkileri bulunan Eşmeli Rumlar, Alaşehir Metropolitinden aldıkları emir gereğince salt müşterilerine zarar gelmesin diye bayrakları getirmişler ve halka dağıtmışlar. Kaymakamın konuşma biçiminden bu işi uygun gördüğü anlaşılıyordu ve adam ikide bir de: “-Halkı korumak için alınan tedbir fena değildir; başka türlü tedbir olanağı bugün için yoktur, diyordu. “Bekir Bey sessiz ve soğukkanlı dinliyordu. Ben sinirden gerilmiş, Kaymakamın gırtlağına sarılmak için tetikte duruyordum. Kumandanın: “-Bu herifi öldür! demesini bekliyordum. Bekir Sami dört aile reisinin getirilmesini emretti. Dört Rum getirildiler. Kumandan bunlara adlarını ve işlerini sorduktan sonra bayrak olayını tekrar açtı. Adamların verdikleri cevapların özeti şöyleydi: “-Buraları Yunanistan olacaktır. Yunan Hükümeti ve askeri medenidir. “Bazı vahşi Türkler, gelen askerin bu memlekete ve bu halka yapacağı iyilikleri kavrayamamışlardır; bunun için Yunan devleti fahimesine karşı masum haIkın üzerine muazzam Yunan devletinin gazabını çekiyorlar. Oysa Türkler iyi bir tebaadır. İşte bu gerçeği bilen Alaşehir’in kutsal pederi metropolit hazretleri fenalıklara meydan verilmemesi için çalışmamızı emretmiştir. Bizler de Eşmelileri korumaya çalıştık. İsterseniz Yunan Hükümetine karşı Alaşehir Metropoliti kutsal pederin himaye ve şefkatini sağlamak için sizin için de uğraşalım. Rumların küstah ve tepeden bakışla söylediklerini dinlerken biz dişlerimizi sıkıyorduk. Yalnız Kaymakam başıyla konuşmayı onaylıyor ve davranışlarının doğru olduğunu bize benimsetmeye çabalıyordu. Heriflerin sözleri bitince Bekir Sami gürledi: “-Şimdi hükümet kapısının önüne dört darağacı kuracaksınız. Buraya gelirse, Yunan devleti de Türklerin hepsini assın. Emir hemen yerine getirildi. Bir saat sonra dört kişi hükümet konağının kapısında sallanıyordu. O gece dört Rum aile bir kafile halinde Alaşehir’e sevk edildi, kasabadaki bütün Yunan bayrakları toplandı. Hükümet önünde parçalanarak yakıldı.” Besim ATALAY (Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi, 31 Ağustos 1923)
KAYNAK www.mehmetersin.com/kitap/kurtulus_savasinda_usak_anilari.pdf

Mehmet Varış / Yazar

Mhmtvrs.net sitesinde yönetici.

0 yorum:

Yorum Gönder

Copright Uşak Paylaşıyor 2018, Blogger Templates Designed By Templateism | Distributed By Gooyaabi Templates